Kelâm ilminin erken dönemlerinde Allah’ın sıfatlarının nasıl anlaşılacağı problem teşkil etmiş ve kelâmcıların gündemini epeyce meşgul etmiştir.
Özellikle Mu‘tezilî kelâmcılar ma‘nâ sıfatlarını reddetmeleri nedeniyle Allah’ın âlim, kâdir ve hay gibi sıfatları konusunda konuşmanın ne anlama geldiğini açıklamada oldukça zorlanmışlardır.
Başta Mu‘tezile kelâmcıları Allah’ın sıfatlarının zâtının aynı olduğu ve bütün sıfatların zâtı gösterdiği şeklinde görüşlere veya âlim sıfatının “zâttan cehli nefyetmek” anlamına geldiği gibi selbî sıfat anlayışına sahip olmuşlarsa da eleştirilerden kurtulamamışlardır.
Ancak hicrî III.
yüzyılın sonlarına doğru Ebû Hâşim el-Cübbâî “Ahvâl” adını verdiği ve bugün “Ahvâl Teorisi” şeklinde isimlendirdiğimiz bir sıfat teorisi ortaya koymuştur.
Buna göre zâtî sıfatlar Allah’ın aynı veya gayrı değil
zâtın mevcut ve ma‘dûm olmakla nitelenmeyen halleridir.
Bununla birlikte teori yalnız Allah’ın sıfatlarını değil genel olarak zât-sıfat ilişkisini izah etmeyi amaçlamakta ve böylece cevher ile sıfatlar veya insanın canlılığa dayalı sıfatları gibi hususları açıklamayı amaçlamaktadır.
Teori Ebû Hâşim sonrasında varlığını sürdürmekle birlikte müteahhir dönemde açıkça reddedilmiş ve anlaşılmaz olmakla nitelenmiştir.
Bu görüş modern çalışmalara da etki etmiş, araştırmacılar Ebû Hâşim’den sonra halleri kimsenin kabul etmediği gibi bir yanılgısamaya düşmüştür.
Ancak klasik eserler incelendiğinde bu düşüncenin yanlış olduğu ve ahvâl teorisinin Behşemiyye yanında mütekaddimin kelâmının tamamınca temsil ettiği görülmektedir.
Bu çerçevede elinizdeki çalışma önce ahvâl teorisini Mu‘tezilî eserlerden hareketle ortaya koymakta ve daha sonra Behşemî kelâm varlık, bilgi ve teoloji yönünden etkisini kapsamlı bir şekilde incelemektedir.